Tedarik zinciri yönetiminin gelişimi hakkında konuşmaya başlamadan önce tedarik zincirinin, hammadde temini yapan, bunları ara mal ve nihai ürünlere çeviren ve nihani ürünleri müşterilerine sunan, üretici ve dağıcı arasındaki büyük bir ağ olduğu, hatırlatmasını yapalım. Bu bağlamda tedarik zinciri yönetimi ise, malzeme ve ürünlerin, temel hammadde arzından nihai ürün aşamasına kadar geçen süreci kapsamaktadır.
Temel amacı müşteri beğenisini artırmak, çevrim zamanını, ürün hatalarını ve faaliyet maliyetini azaltmak olan tedarik zinciri yönetimi; tedarikçi, üretici, dağıtıcı perakendeci ve müşteriler arasında malzeme / ürün ile para ve bilginin sağlıklı bir şekilde idaresini sağlamaktadır. Bilgi ve planların tedarikçiler ve müşterilerle paylaşılması, zincir etkinliğinin ve rekabetçiliğin artmasına yardımcı olmaktadır.
Yönetimde gelişim
Tedarik zinciri yönetiminin ilk aşaması olarak bilinen "fiziksel dağıtım aşaması" hakkında öncü söylemler, "Tedarik Zinciri Lojistik Yönetimi" (Supply Chain Logistics Management) kitabının yazarı olan Donald J. Bowersox tarafından yapıldı. Bowersox 1969'da yayımlanan kitabında, dağıtım fonksiyonunun firma dışında, kanal-içi entegrasyonla, rekabetçi bir avantaj sağlayacağını öne sürüyordu. Bu dönemi takip eden yıllarda, firmalar kendi içlerinde pazarlama, üretim ve finansman ile ilgili dağıtım faaliyetlerini yürütecek merkezi fiziksel dağıtım bölümü oluşturmuşlar ve bütün sistemin lojistik yönetimini birleştirmek gerekliliğini anlamışlardı.
Böylece farklı depolar arası, depolama ve taşıma fonksiyonları ve müşteri hizmet seviyeleri birleştirilerek tedarik zinciri yönetimi gelişiminin ilk safhası olarak adlandırılan fiziksel dağıtım yönetimi (physical distribution management) aşamasına geçildi. Bu dönem "malzeme yönetimi ve fiziksel dağıtım safhası" olarak da tanımlanmaktadır.
Küresel rekabetin 1980'lerde giderek artış göstermesi firmaları daha düşük maliyetle, yüksek kalitede ve daha çok tasarım esnekliği ile güvenilir ürünler sunmaya zorlamıştır. “International Supply Chain Management” kitabının yazarı J.B. Houlihan, firmanın stratejik kararları ile lojistik odaklılığı birleştirerek, tedarik zincirini tek bir olgu olarak ele alan güçlü bir durum geliştirmiş böylece literatürde ilk defa bu sistem için "tedarik zinciri" terimini kullanan kişi olmuştur.
Daha sonraki yıllarda yöneticiler, tedarikçilerden alınan mal ve hizmetlerin, firma müşterilerinin ihtiyaçlarını karşılama yeteneği üzerinde önemli bir etkisinin olduğunu fark ettiler. Bununla birlikte ürünleri müşteriye ne zaman, nerede, nasıl ve istenen miktarda, "maliyet-etkin" bir yöntemle ulaştırmak, yeni başarı yöntemi olarak kabul edildi.
Bütün bu gelişmeler sonucunda, firma yöneticileri yalnızca kendi firmalarını yönetmenin yeterli olmadığının farkına vardılar. Böylece, kendilerine girdi temin bütün firmaların yer aldığı ağ ile, son müşteriye ürünleri ulaştıran ve satış sonrası hizmetleri veren bütün firmaların yer aldığı ağın bütününün yönetiminde yer almaları gerektiğini anladılar. Bu dönem literatürde, "tedarik zinciri yönetimi aşaması" olarak tanımlanmaktadır.
Aynı dönem için “Demystifying Supply Chain Management” kitabının yazarı olan P.J. Metz, "bütünleştirilmiş tedarik zinciri yönetim aşaması" ifadesini kullanmaktadır. Daha sonraki dönem ise yazar tarafından "süper tedarik zinciri yönetimi aşaması" olarak adlandırılmıştır.
Tedarik zinciri yönetimini oluşturan süreçler
Global Tedarik Zinciri Forumu (The Global Supply Chain Forum) üyelerinin tanımladığı sekiz süreç şu şekilde sıralanmaktadır:
1) Müşteri İlişkileri Yönetimi (Customer Relationship Management)
2) Müşteri Hizmet Yönetimi (Customer Service Management)
3) Talep Yönetimi (Demand Management)
4) Sipariş İşleme (Order Fulfillment)
5) İmalat Akış Yönetimi (Manufacturing Flow Management)
6) Satın alma (Procurement)
7) Ürün Geliştirme ve Ticarileştirme (Product Development and Commercialization)
8) İadeler (Returns)